Budapeşte’de 3 Gün | Merhabalar, Bu yazımda ilk solo seyahatim olan Budapeşte maceramdan bahsedeceğim. Tek başıma çıkacağım için güvenlik benim için çok önemliydi. Budapeşte hem ulaşım hem de güvenilirlik açısından o kadar rahattı ki, bir sonraki solo seyahatim için bana büyük özgüven verdi. “İyi ki burayı seçmişim” dedim ve umarım bu yazım benim gibi düşünenlere ilham olur.

Budapeşte’de 1. Gün
Budapeşte’ye Ulaşım – Budapeşte’de 3 Gün
Pegasus’un kampanyasından aldığım uçuşla yağmurlu bir havada Budapeşte’ye vardım. Pasaport kontrolünden sonra valizimi alıp çıkışa yöneldim. Daha önce araştırdığım için otobüslerin tam kapının önünde olduğunu biliyordum; bilet makineleri de hemen biraz ilerdeydi. 100E numaralı otobüs ile yaklaşık 25–30 dakikada merkeze ulaştım.
Budapeşte’de Nerede Kaldım?
Konaklama için Up Hotel Budapest’te kaldım. Hem merkeze hem de gezmek istediğim noktalara çok yakın bir konumdaydı. Otel; Oktogon Meydanı’na, Andrassy Caddesi’ne ve Opera Binası’na yürüyüş mesafesinde, aynı zamanda ulaşım açısından oldukça avantajlı bir yerde bulunuyordu. Şehrin gürültüsünden uzak bir noktada olmasına rağmen merkezi yerlere birkaç dakikada ulaşılıyor. Odasının manzarası, temizliği ve konforu beni fazlasıyla memnun etti. Tekrar gidersem mutlaka burada kalırım. Konaklama arayışındaysanız Up Hotel Budapest’e kesinlikle göz atabilirsiniz.
Budapeşte Gezilecek Yerler
Budapeşte, Buda ve Peşte olmak üzere ikiye ayrılıyor. Ben Buda tarafında kaldım ve köprüden yürüyerek Peşte’ye geçmek oldukça kolaydı. İlk günüm tamamen şehri keşfetmekle geçti.
Otele yaklaşık beş dakika mesafede Budapeşte Tarih Müzesi (Budapest History Museum) bulunuyordu. İçine girmedim çünkü zamanımı merak ettiğim diğer yerlere ayırmak istedim, fakat tarih sevenler için oldukça ilgi çekici olduğunu söyleyebilirim.

Müzenin bulunduğu bölgeden devam ederek kısa bir pizza molası verdim. Karnımı doyurduktan sonra yakındaki Macar Devlet Operası (Hungarian State Opera House) ve Vigszínház Tiyatrosu (Vígszínház) gibi şehrin ünlü kültür yapılarının bulunduğu alanı gezdim. Dış mimarileri bile oldukça etkileyiciydi.
Biraz dinlenmek için otele döndükten sonra akşam yeniden dışarı çıktım. Bu kez metro kullandım; kredi kartıyla ödeme yapılabildiği için ulaşım oldukça kolay ve pratikti.
Buda Şehir Merkezi
Merkezde yürürken karşıma St. Stephan Bazilikası çıktı ve içeri girip biraz gezdim, fotoğraflar çektim. Dışarı çıktığımda hava tamamen kararmıştı. Akşam ışıklarıyla aydınlanan binalar şehre bambaşka, daha görkemli ve romantik bir hava katıyordu. Zaten gittiğim şehirlerde akşam yürüyüşlerini her zaman daha büyüleyici bulurum. O gün de çok merak ettiğim bir yere gitmeyi planlıyordum; dayanamadım ve Budapeşte’deki ilk gecemi orada geçirmeye karar verdim.

Burası tabii ki de Szimpla Kert. Harap bir binanın yaratıcı bir şekilde bara dönüştürülmüş hali ve gece hayatının tam kalbi. İçeri girer girmez bir biramı alıp tek tek odaları keşfetmeye başladım. Bir odada gitar çalınan daha sakin bir hava varken, diğerinde hareketli müziklerin çaldığı enerjik bir ortam vardı. Bir köşede küçük bir konser alanı bile bulunuyor. Kısacası her tarzın bir arada olduğu rengarenk, capcanlı bir dünya gibi.
Her bölümde biraz vakit geçirdim, biraz dans ettim ve günü keyifli şekilde sonlandırıp otelime döndüm. Yorulmuştum ama Budapeşte’deki ilk günümün harika geçtiğini söyleyebilirim.
Budapeşte’de 2. Gün
Mükemmel şehir manzaralı odamın camından güne “good morning!” diyerek başladım. Bugün ilk iş olarak otelime yakın caddedeki More Bakery Cafe’ye gittim. Kuruvasan ve cappuccino söyledim; cadde kenarında oturup sakin bir kahvaltı yapmak gerçekten çok huzurluydu. Karnımı doyurduğuma göre harika bir güne başlayabilirdim.
Peşte Gezilecek Yerler
Bugün Peşte tarafını gezmeye karar verdim. Tuna Nehri üzerindeki köprüden yürüyerek geçtim; hem manzara hem de fotoğraf çekmek için inanılmaz güzel noktalar var. Kısa molalar vermelik…

İlk durağım Fisherman’s Bastion (Balıkçı Tabyası) oldu. Ben gittiğimde Matthias Kilisesi’nin bir kısmı tadilattaydı ama yine de görüntüsü muhteşemdi. Birkaç fotoğraf molasından sonra Buda manzaralı bir restoranda öğle yemeği yedim. Yemekler çok etkileyici olmasa da, “manzara izleyip biraz dinleneyim” derseniz tercih edilebilir.

Gittiğim restoran, araştırmalarımda yüksek puanlı çıkan Menza Étterem’di. Memnun kaldım mı? Evet. Gulaşa puanım 10 üzerinden 7. Gulaş; dana eti, paprika (Macar kırmızı biberi), soğan, sarımsak, havuç ve patatesle yapılan, kıvamı çorba ile yahni arası olan geleneksel bir lezzet.
Denemeye değer ama “yemesem de olurmuş” dedirten bir tat bıraktı bende. Ardından, bizdeki pişiye benzeyen, üzerine peynir vb. eklemeler yapılan ünlü Lángos’u tattım. Bira eşlik edince gece atıştırmalığı olarak oldukça mantıklı geldi; ben de öyle yaptım.
Gece gezmesine devam ettiğimde şehir ışıl ışıldı; çok romantik bir atmosfer vardı. Hatta solo seyahat eden biri olarak “bu şehir fazla romantik” bile dedim ama akşamları özgürce dolaşabilmek beni gerçekten mutlu etti.

Son durağım Budapeşte Parlamento Binası oldu. Nehir kenarında, yerde bırakılmış ayakkabılar, mumlar ve çiçekler vardı. Bunlar, II. Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından burada kurşuna dizilen Yahudilerin anısına oluşturulmuş “Shoes on the Danube Bank” adlı anıtın bir parçası. Ayakkabılar, o dönemde insanların kurşuna dizilmeden önce kıyılarında ayakkabılarını çıkarmaya zorlandığını simgeliyor.
İnsanların bıraktığı mumlar, çiçekler ve kişisel eşyalar ise hayatını kaybedenleri anmak ve onlara saygı göstermek için.Fotoğraflar çekip biraz Tuna Nehri’ni izledikten sonra günü kapatarak otelime döndüm.
Budapeşte’de 3. Gün
Yine çok canlı ve heyecanlı uyandım, hemen keşfetmeye devam etmeye karar verdim. İlk durağım (Büyük Pazar Salonu / Great Market Hall) oldu. Daha otantik bir deneyim için sarı tramvaya bindim; şehir merkezinden rahatlıkla binebiliyorsunuz. Keyifli bir yolculuktan sonra pazarın hemen önünde indim.
Burası Budapeşte’nin en büyük ve en ünlü kapalı pazarı; iki katlı, çok geniş bir alan. İçeride baharatçılar, hediyelik eşya dükkanları, taze meyve-sebze ve geleneksel Macar lezzetlerini tadabileceğiniz stantlar var. Ben buradan meşhur kırmızı toz biber aldım ve birkaç magnetle günü hatırlamak için alışverişimi tamamladım.

Biraz acıktığımı hissettiğimde, yakın konumda olan Karavan Street Food’a yöneldim. Karavan, Budapeşte’deki Szent István Bazilikası yakınında, sokak yemekleri sunan bir açık hava konseptli alan. Burada Macar ve uluslararası lezzetleri küçük stantlardan deneyebilirsiniz. Ben de kısa bir yemek molası verip enerji depoladım.
Otelime tekrar dönüp, akşama doğru Szechenyi Thermal Bath’ı deneyimlemeye karar verdim. Otelden yürüyerek yola çıktım ve yol boyunca Heroes’ Square ‘i gezdim. Meydanın etrafında dolaşarak fotoğraflar çektim; Macar tarihini ve ülkenin ünlü figürlerini simgeleyen anıtları görmek gerçekten etkileyiciydi.

Daha sonra yürüyüşüme devam ederek Vajdahunyad Castle’a uğradım. Burası oldukça sakin ve huzurlu bir yer; çevresindeki gölet, yeşil alanlar ve Gotik-Rönesans mimarisiyle hem fotoğraf çekmek hem de kısa bir dinlenme molası için ideal. Kalede ayrıca Macaristan’ın tarihini yansıtan küçük detaylar ve heykeller bulunuyor. Özellikle göletin yansımasıyla yapılan kareler, fotoğraf tutkunları için muhteşem bir fırsat sunuyor.
Szechenyi Termal Bath – Budapeşte’de 3 Gün
Burada biraz dinlenip fotoğraf çektikten sonra, çok yakınında bulunan Szechenyi Thermal Bath’a gittim. Szechenyi Thermal Bath, Avrupa’nın en büyük termal spa komplekslerinden biri ve Budapeşte’nin simgelerinden. İçeride 18 farklı havuz bulunuyor: hem açık hem kapalı havuzlar, sıcak termal sular ve soğuk duşlar mevcut. Açık alanlarda bulunan havuzların su sıcaklığı genellikle 26–38°C arasında değişiyor; kapalı termal havuzların ise sıcaklığı 38°C civarında, çok rahatlatıcı bir seviyede.

Tesis sabah 06:00’dan akşam 22:00’ye kadar açık, yani erken saatlerde veya akşamüstü giderek kalabalıktan kaçabilir ve daha sakin bir deneyim yaşayabilirsiniz. İçeride ayrıca sauna ve buhar odaları da mevcut. Büyük açık alanları, klasik neo-barok mimarisi ve güneş alan teraslarıyla Szechenyi Thermal Bath, hem yüzme hem de dinlenme için harika bir ortam sunuyor. Yanıma çantamı almıştım; içinde mayo, bone, telefon ve ıslanmaması için su geçirmez kılıfımı, tabii ki terliklerimi de bulunduruyordum.
Siz de mutlaka hazırlıklı gidin; böylece hem rahat edersiniz hem de ekstra bone gibi şeyler için para ödemek zorunda kalmazsınız.
İçeri girdiğimde biletimi aldım ve eşyalarımı koymak için bana kilitli dolap verildi. Soyunma alanları bayanlar ve erkekler için ayrıydı ve odalara ayrılmıştı.

Her odada kilitli dolaplar bulunuyordu. Saç kurutma makinesi de ortak alanda mevcut. Böylece eşyalarımı güvenle bırakıp, rahatça havuz ve termal alanları keşfetmeye başladım.
Szechenyi Bath’ta standart alanların yanı sıra VIP bölümler de bulunuyor. VIP alanlar, daha sakin ve özel bir deneyim isteyenler için tasarlanmış; özel jakuziler, ekstra konforlu şezlonglar ve sessiz ortamlarıyla kalabalıktan uzak dinlenme imkânı sunuyor. Eğer biraz ekstra rahatlık ve mahremiyet istiyorsanız, VIP alanı tercih etmek oldukça keyifli oluyor.
Burada akşam karanlığına kadar dışarıdaki havuzda vakit geçirdim ve içerideki sauna ile diğer havuzları tek tek denedim; aşırı keyif aldım. Eşyalarımı alıp saçlarımı kuruttuktan sonra Szechenyi Bath’ın yakınındaki tramvay durağından sarı tramvaya bindim ve otelime yakın olan Oktogon durağında inerek kısa bir yürüyüş ile otelime vardım. Akşam yemeğimi de hem dinlenmek hem de sakin bir gece geçirmek için otelimde yedim.
Sonraki gün erkenden dönüş vaktiydi. Evet, bu benim ilk solo travel deneyimimdi ve benim için unutulmaz ve çok keyifli geçti. Umarım bu yazımı okuyan herkes için bilgilendirici ve ilham verici olmuştur. Bir sonraki yazılarımda buluşmak üzere, kendinize iyi bakın!
Budapeşte’ye Noel döneminde gitmeyi isteyenler için Budapeşte Noel Pazarı yazımıza da bakmanızı tavsiye ederim.
Daha fazla seyahat paylaşımı için Instagram hesabımı da takibe beklerim.
Kendinize iyi bakın!

