Ayy yalnız nasıl bir manzaradır o, nasıl bir güzellik. İstanbul güzel, çok güzel ama bazı köşelerden daha bir güzel sanki. Bunun içindir ki ” İstanbul Gezi Rehberi ” yazıları doludur internet. Hatta daha bir aşık olunası, daha bir hayran kalınası, hatta bazen o nefret ettiğimiz İstanbul’u daha bir sevici 🙂 Canııımmmmm Otağtepe 🙂
Çok yer var böyle seyre dalıp çıkmak istemeyeceğiniz. Çok var her gittiğimizde İstanbul’a tekrar tekrar aşık olacağımız. Bazen kızıyoruz bu şehre. Lanet okuyoruz her Allah’ın günü içinden çıkamadığımız trafiğine ve kalabalığına. Ama “Gider misin buradan?” diye sorulduğunda, hemen cevap veremez, şöyle durup bi düşünürüz. Bilemeyiz ki nasıl bir cevap yakışır güzelim şehirden ayrılmak için sebep sunmaya. Kızıyoruz, yoruluyoruz, isyan ediyoruz ama çıktıkça bi Otağtepe’ye unutuyoruz kafadaki kötü İstanbul imajını. Şehre yeni yerleşmiş yabancı mutluluğuyla gülümsüyoruz boğaza. Maslak gökdelenlerinin el salladığı yakada, hisar da karşılar bizi bütün heybetiyle. Taaa uzaklardan da Galata nazlı nazlı göz kırpar hani, “ben de buradayım!” der gibi. Tüm bunları aynı kare içinde görmek mümkün millet, tabii kide Otağtepe’de…
Otağtepe Nerededir?
Bilen bilir ama bilmeyenler için kısaca bahsetmek gerekirse Otağtepe; İstanbul’un Anadolu Yakası’nda Beykoz ilçesi sınırları içinde kalan güzelim bölge. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün de hemencik üstü hani. Tepeden elini uzatsan uzanacakmışsın gibi hissedersin köprünün sağlam ayaklarına. Ayy şimdi, “İsmini nerden alıyor acaba?” diye merak edenleri duyar gibiyim ve hemen söylüyorum. Hak verirsiniz ki İstanbul’daki birçok bölge adını taaaa Osmanlı döneminden alıyor. “Otağtepe” de; Fatih Sultan Mehmet’in şehir için fetih hazırlıkları yaptığı ve ilk “Otağı Hümayun”u kurduğu tepedir. İşte bundan mütevillittir ki adı Otağtepe olarak da kalır. Valla arkadaşlar gerçi ben bilgi olsun diye isim hakkında yazdım ama bölgeye gittiğinizde o güzellikten adını bile unutacaksınız tepenin 🙂 Aaa bir de Otağtepe hakkında şöyle de bir bilgi vermek isterim; Sultan Mehmet şehrin fetih planını burada yapıyormuş. Dedim ya hah işte o esnada toprağa iki tohum eker veee şu an ki selvi ağaçları ortaya çıkar. İşin garip tarafı şu, uzaktan bakıldığında at üzerinde insan sureti sunar bu ağaçlar ziyaretçilerine. Valla Allah’ın hikmeti mi dersiniz göz yanılsaması mı bilemem ama gidin görün ve kendiniz karar verin derim 🙂
Ay tamam yaz geldi herkes tatile gitti, birçoğu planlarını yapıyor derken tatiline daha vakti bulunanlar evde oturacak değil ya. İşte hep dediğim gibi hazır bu şehirde yaşıyorken güzelliklerini keşfetmeden gitmeyelim buradan. Sadece Beşiktaş, Beyoğlu, Çamlıca değil arkadaşlar şehrin sokakları bile büyülerken en tarih kokan haliyle ziyaretçileri, manzaraya nazır hülyalara dalmak paha biçilemez olsa gerek değil mi? İşte diyorsunuz, “burası İstanbul” gidemem bu şehirden deme nedenlerimizdir hengamesinin içinde bizlere sunmuş olduğu cennet bahçeleri, görsel şölenleri.
Otağtepe’nin Özellikleri
Millet tepe zaten yemyeşil bir tabiat parkı. Cennet gibi işte yeşil, huzur kokan bol oksijenli havası var. Ve tepe içinde 711 ağaç ve 89 çalı türü yaşamaktadır. Az bir sayı değil ama tepenin toplam alan ölçüsü 30 bin metrekare. Bunu da göz ardı etmeyelim hani 🙂 Korkuyorum ki buraya da binalar dikilmesin, avmler açılmasın. Avm belki uç bir önrek oldu ama ülkecek bayılıyoruz ya böyle güzelim alanlara pahalı ve lüks gökdelenler dikip kişilerin yaşam düzeyini artırmaya. Bundan dolayı insan korkmadan edemiyor hani 🙂 Yani şimdiye kadar gidip gördüğüm yerleri az biraz anlatmaya, sizlere tavsiyede bulunmaya çalıştım ama Otağtepe için ne söylenebilir, inanın bilemiyorum. Çünkü bu güzelliğin anlatılmasından ziyade bizzat gidip görülmesinden yanayım. Ha tabi gerçi ben de onun için yazıyorum bu satırları ama yazarken bile gözümde canlandı güzelim tepenin her bir köşesi. Arkadaşlar parka ilk girdiğinizde, “ya bu muydu” diyebilme ihtimaliniz kuvvetle muhtemel. Çünküüüüü manzaraya biraz yürümeniz gerekecek. Ama sabırsız olmayın nihayetinde manzaradan önce, güzelim ağaçlar hoş geldin seremonisi sunuyor sizlere. İçinize çeke çeke yeşilin bin bir tonunun sunduğu oksijeni, yavaştan hayret ve hayranlık da ilk sinyallerini vermeye başlar. Dındın dındın dındın… Veeeee “öldüm de cennetteyim galiba” dedirtecek bir final. İstanbul ayaklarınızın altında 🙂 Uzatın elinizi, FSM köprüsü hemen sağınızda, uzanın tutabilirsiniz belki. Peki kocaman merdivenleri süsleyen trabzanlardan başını uzatmış rengarenk görüntüye ne demeli? “manzara tek başına bir şey ifade etmez, bizler bakışları süslemedikçe” der gibi salınır kırmızı bordo çalılar, gölgeler vururken yapraklarını aşıp toprak zemine. Hayranlık belki az kalır, büyülenmiş bir şekilde dalarsın önce koca topraklara yayılmış İstanbul’a. Evet çoğu köşeden çok güzel, vapurla bile yakalar arası geçiş yaparken bizleri etkileyen şehri, bir de yüksekten gördüğünüzü hayal edin. Hayal etmeyin, gidin tecrübe edin derim.
Tepe, aynı zamanda çok da kullanışlı hani manzarası dışında. Yürüyüş ve koşu parkurları da temiz hava soluyarak spor yapmanıza olanak sağlıyor ama zannetmiyorum ki güzelim yere sırf spor yapmak için gidilsin. Arkadaşlar manzara dedik az çok fotoğraflarla da tahayyül etmenize yardımcı olmaya çalıştım ama bir de burada günbatımı renginin buram buram güzellik ve tarih kokan İstanbul’u sardığını düşünün. Tam da tepede otururken tam da seyre dalmış hayal dünyamızdan çıkmamak için direnirken tam da huzur bulmuşken. Maalesef ki ben gün batımı saatlerini çekemedim ama az çok canlandırın aklınızda, paha biçilemez olmaz mı? Buraya gidin hiçbir şey yapmadan oturun. Valla bakın sadece oturun manzaraya nazır. Büyülenin, dinlenin, vuku bulmuş ruhlarınızı şenlendirin. Dönmek istemeyeceksiniz hengameye haliyle. Buradan bakılınca şehir o kadar masum duruyor ki, sanki aynı zamanda onca stresi o yaşatmıyormuş gibi süt dökmüş kedi misali uslu uslu süzülüyor karşınızda. Hiç olaysız, trafiksiz, stressiz, huzursuz değilmiş gibi bambaşka bir dünya sunuyor size Otağtepe. Daha keşfedilecek çoookk yeri var şehrin, yıllarca gezseniz bitmeyecekmiş gibi. Bazen sırf o trafiği çekmemek için çıkmak istemiyor insan evinden. Yapmayın millet, şehrin tadını çıkarın. Güzelliklerini keşfedin, huzurunu yakalayın, sunduğu güzelliklerden sonuna kadar yararlanın. Biliyorsunuz ki, güzellik sunmak açısından İstanbul pek cömert 🙂 Bu arada buraya gelirken dışardan yiyecek getirmeniz en doğal hakkınız çünkü tepe içerisinde bir tane cafe-restaurant gibi bir yer var o kadar. Aç kalmanız kuvvetle muhtemel haberiniz olsun 🙂
Oturmuş izlerken şehrin heybetli manzarasını, martı sesi duyarsınız uzaklardan şehre selam eden. Simgelerindendir İstanbul için, olmazsa olmazları. Selam dururken tarihe, boğaza, Galata’ya ve size bir kez daha yüzünüzde oluşan küçük tebessümle, “Ahh İstanbul, dost musun düşman mısın bilemedim ama, şükür olsun varlığına” dersiniz her gün isyan eden dilinize inat, en sessizinden. İstanbul Gezi Rehberi , İstanbul Gezi Rehberi , İstanbul Gezi Rehberi , İstanbul Gezi Rehberi , İstanbul Gezi Rehberi