Medeniyetler Şehri Antakya Etrafı – Antakya Gezi Rehberi
Medeniyetler Şehri-Bölüm 1, yazısı ile başlayan medeniyet yolculuğumuza, merkez dışındaki yakın yerleri keşfederek devam edelim. Bir yazıya sığmayan, en güney ilimizin her dakikasının keyif dolu geçeceği aşikar olsa da; nereleri önceliklendirmeli, gezi nasıl planlanmalı? Antakya Gezi Rehberi yazısı ile ilgili başlattığımız yazı dizisinin ikinci bölümüne başlayalım hep birlikte.
Harbiye Şelaleleri
Defne hikayesinin geçtiği, Defne ağaçları ile kaplı, şelalerin (efsanelere göre Defne’nin gözyaşlarından oluşan şelaleler ) olduğu merkezden daha serin bir yer Harbiye. Merkezden 15-20 dklık araba mesafesinde olan Harbiye, aynı zamanda Antakya’nın en iyi yeme-içme merkezlerinden biri. Maalesef eski güzelliğini kaybetmiş olsa da, yolunuz Antakya’ya düşerse buraya da bir uğrayın derim. Şelalere gitmek için, aşağı doğru giden bir yolu takip ediyorsunuz ( yol boyunca çok sayıda hediyelik eşya satışı da mevcut), aşağıya doğru indikçe bazıları suların içerisinde olan bu mekanlardan birini tercih edebilirsiniz.
Şelaler için geldiğiniz Harbiye’de şelale yolundan aşağı inmeyip, sağdan devam ederseniz de Antakya mutfağının tadını çıkarabileceğiniz restoranlara gidebileceğiniz gibi, ipek üretim atölyelerini ve satış mağazalarını gezebilirsiniz. İpek üretimi ile de ünlü olan Antakya’da, dilerseniz hediyelik olarak ipek şal, kumaş, örtü gibi şeyler de alabilirsiniz.
Vakıflı Köyü
Türkiye’nin yaşayan tek Ermeni köyü olan Vakıflı, Samandağ’a 4 km uzaklıkta merkezden ise yaklaşık 40 dklık araba mesafesinde. Köyün tamamını Ermeni asıllı Türk vatandaşları oluşturmasın yanı sıra, bir diğer özelliği ise organik tarımın çok yaygın ve iyi bir şekilde yapılması. Burada yetiştirilen portakal başta olmak üzere narenciye ürünleriyle 2004 yılında Türkiye’ye 1 milyon Euro ihracat geliri kazandırınca, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) tarafından Toplumsal ve Sportif Fair Play ödülüne layık görülmüşler.
Köy kilisesi Surp Asdvadzadzin (Aziz Meryem Ana) ziyaretçiye açık. Dilerseniz kilisenin avlusunda; kadın istihdamını arttırmak ve onları desteklemek için kurulan ‘Kadınlar Kolu’ tarafından desteklenen, kadınlarımızın el yapımı ve yöresel ürünleriden dilediğinizi alarak kiliseyi de gezebilirsiniz. Bu sayede siz de onları desteklemiş olursunuz.
Ortalığı portakal çiçeklerinin mis kokusu kapladığı, iki yanı yeşil bahçelerle kaplı hoş ve saygı dolu bir köy…
Musa Ağacı
Vakıflı Köyü’ne yakın, Samandağ’daki, oldukça heybetli ve gösterişli bir ağaç olan Musa Ağacı’nın 3 bin yıllık geçmişe olduğuna inanılıyor. Rivayetlere göre, Samandağ Sahili’nde buluşan Hz. Hızır ile Hz. Musa birlikte dağa çıkarlar. Bu ağacın bulunduğu noktaya geldiklerinde Hz. Musa elindeki asayı toprağa saplar ve eğilip su içer. Tekrar dönüp baktığında asanın yeşerip fidana dönüştüğünü görür. Ölümsüzlük suyunda can bulan fidanın binlerce yılda gelişerek bugünkü halini aldığına inanılıyor. Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanlığı tarafından koruma altına alınan Musa Ağacı, yaklaşık 1000 metrekarelik alanı kaplıyor.
Ağacın dallarının altında çayınızı ya da kahvenizi yudamlarken, heybetinde büyülenip yeşilin tadını çıkarabilirsiniz 🙂
Çevlik
Merkeze yarım saatlik araba mesafesindeki Samandağ-Çevlik’teyiz şimdi de. 14 km uzunluğu ile sahili Türkiye’nin en uzun, dünyanın ise 10. en uzun sahili.Çoğunlukla dalgalı olan denizi, sonbaharda ise sütliman oluyor.
Aynı zamanda caretta carettaların yumurtlama noktalarından bir tanesi.
Titüs Tüneli ve Beşikli Mağara
Çevlik sahilinde biraz yürüyüp deniz havasını içimize çektikten sonra, sahilin yakınındaki tarihe doğru yola çıkabiliriz. M.S. 62-81 yıllarında dağlardan inerek yaşamı tehdit eden sel ve taşkınlardan korunmak amacıyla Roma İmparatoru Vespasian tarafından yapımı başlayan şehrin etrafını dolanacak tünel, oğlu Titus döneminde bitirilmiş. İnsan eliyle oyularak yapılan tünel, doğal bir mühendislik harikası olarak kabul ediyor.
Tünelin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta 100 metre kadar uzaklıkta bulunan Beşikli Mağara, kaya mezarlarının en geniş ve en ünlülerinden olup, içerisinde bölümler halinde birbirinden duvar ile ayrılan on iki mezar bulunuyor. (Dönüş yolunda ise çok güzel bir taş köprü çıkacak yolunuza, harika bir fotoğraf noktası, benden söylemesi) bu iki doğa harikası, 2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesinde yer alıyor.
St. Simon Manastırı
Samandağ’ a giderken ya da dönerken, Antakya-Samandağ yolundaki gizli bir hazineden bahsetmek isterim kısaca. Efsanesi, eşsiz manzarası ve doğayla iç içe mimarisiyle kentin önemli turistik değerleri arasında bulunuyor. Gözlerden uzak, 480 rakımlı tepede 6. yüzyılda kurulan St. Simon Manastırı, erken Hristiyanlık hac merkezi olarak kabul edilen ve “Stilitler Tarikatı”nın kurucusu Antakyalı St. Simon tarafından dini eğitimler verilmek üzere kurulan bir manastır aslında.
Rivayetlere göre, bu manastır St. Simon’un 10 metre yüksekliğindeki taş sütun üzerinde 45 yıl inzivaya çekilerek yaşadığı yermiş. İçerisinde kilise, vaftizhane, sarnıç ve diğer mimari kalıntıların görülebildiği manastır, etrafını saran rüzgar gülleri, tarihi kalıntıları ve doğayla özdeşleşen mimarisiyle ziyaretçilerine ev sahipliği yapıp, aynı zamanda eşsiz bir manzara sunuyor.
Payas Kalesi – Antakya Gezi Rehberi
Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi’ne çok yakın olan Payas Kalesi, fiziki konum itibariyle külliyenin doğu kanadındaki kervansarayın simetrik olarak dengeleyicisi gibi yapılmış. Sekiz kuleli Payas Kalesi, Haçlı seferleri sırasında Cenevizliler tarafından inşa ettirilmiş, Kudüs’e giden hacıların güvenliğini sağlamış. Payas Osmanlı hakimiyetine geçince Cenevizlilerden kalan kale hasarları nedeniyle planına sadık kalınarak yeniden yapılmış.
Payas Kalesi yapıldığı dönemde Sürre Alaylarını, ticaret kervanlarını koruyan bir karakol ve ileri sefer karargâhı olarak hizmet vermiş. (Kıbrıs’ a sürgüne gönderilen Namık Kemal de, bir süreliğine Payas Kalesinde tutulmuş.)
Karamağara – Antakya Gezi Rehberi
Yazımızı güzel sularda yani Karamağara‘da bitirebiliriz. Ünlü Kaputaş plajının doğal ve sakin versiyonu diyebiliriz.Hatay’ın Yayladağı ilçesine bağlı Yayıkdamlar köyüne yaklaşık 7 kilometre uzaklıkta bulunan Karamağara ve hemen altında bulunan Yuvadibi sahili, mavi ve yeşilin her tonunun yanı sıra muhteşem deniziyle adeta saklı bir cennet.
Geçmişte kaçakçıların ve korsanların Akdeniz’de saklanmak için kullandığı koy ve mağaranın, korsanlar için önemli bir barınak olduğu biliniyor. Günümüzde ise çobanlar ve balıkçılar açısından barınma alanı olan mağara, içerisinde ateş yakıldığı ve çıkan isin tavanı siyaha bürümesi nedeniyle Karamağara olarak anılıyor. Denizden yaklaşık 100 metre yukarıda bulunan ve 200 metrekare alana sahip mağara önünde, bir zamanlar denizden toplanan tuzların toz haline getirilmesi için kullanıldığı düşünülen bir dibek taşı bulunuyor. Dağdan gelen suyun medcezir etkisiyle denizle buluşması sonucu oluşan tatlı suyun şifasına inananlar da var 🙂 Aynı zamanda dalış için de sıkça tercih edilen yerlerden biri.
Antakya’ ya henüz gitmediyseniz inanın çok şey kaçırıyorsunuz. Gittiyseniz de, tekrar gitmeniz için bir sürü güzelliği size aktarmaya çalıştım 🙂
Hatay ile ilgili diğer yazılarımızı da inceleyebilirsiniz.
Antakya Gezilecek Yerler | Medeniyetler Şehri Antakya – Bölüm 1
Sorularınız ve ayrıntılı bilgi talepleriniz için bana ulaşabilirsiniz. melisderyaokur
Sağlıkla kalın, güzel günlere…
Melis