Krakow – Auschwitz Gezi Rehberi | Polonya’ya gitmeden önce hiç bir araştırma yapmama rağmen genel olarak kışın gittiğim ve doğu ülkesi olduğu için şöyle bir sanı oluşmuştu: sisli bir meydan, yılların getirdiği kirlilik ile rengi siyaha dönmüş ağır taş duvarlar, tarihten süzülmüş bir sessizlik ve kasvet… Doğu Avrupa şehirleriyle ilgili kafamızda hep hafif bir melankoli vardır.

Krakow’a doğru uçarken Prag kıvamında bir yer olacağını düşünmüştüm Yalan yok aslında hiç araştırmadan da gitmiştim. Polonya denince akla gelen tek şehir Varşova idi. O yıllarda kardeşim orada yani Krakow da yaşıyordu ve onun beni en doğru şekilde yönlendireceğine olan inancımın getirdiği bir rahatlık vardı. Nitekim öylede oldu: çok güzel ve turizmin çokta reklamını yapamadığı yerleri sayelerinde öğrendim ve gezdim. Yaşasındı ben kendim ve haritam…
Kış mevsimini ıslaklığına güneşin neredeyse hiç çıkmamasına ve soğuğa rağmen Krakow’un büyüsü tam da burada saklıymış: hem eski, hem genç hem hüzünlü, hem eğlenceli hem ışıksız soğuk ve de sıcak… Ne iç ısıtıcı küçük ama güzel bir şehirdin .Sürprizlerle doluydun. Rastgele girdiğim her sokakta bir şey vardı şaşırtan.Akışta kalmayı ben ilk defa burada öğrendim Yıllar geçti ve ben hala oraya tekrar gitme arzusu yaşıyorum.Birgün…
Neyse bu yazıda hem Krakow’un yaşayan kalbini, hem de şehrin hemen dışındaki efsanevi Wieliczka Tuz Madeni’ni ve de Auschwitz-Birkenau toplama kampını anlatacağım.
Akşam uçuşumun ardından meydanda kardeşime kavuşmanın heyecanı ile pek sağa sola bakmadım.Nasılsa burda bana.okca zamanım vardı.Dierkt evine geçtik ve yol boyu tramvayda hasret giderdik.
Haydi o zaman o taş sokaklarda hayali adımları atmaya..
Stare Miasto: Ortaçağın Kalbinde Uyanmak
Sabahın ilk ışıkları ile demek isterdim ama ışık yoktu ve hava hala karanlıktı merkeze doğru yollara düştüğümde.Eski şehrin kapısından içeri adım attığımda, ilk bakışta çok ta etkilenmemiştim aslında. Fakat yavaş adımlarıma eşlik eden meraklı bakışlarım keşfe başladığında her şey farklı gelmeye başladı.

Planty Park’ın yeşil halkası sessizce çevremi sararken, Rynek Główny—Avrupa’nın en büyük ortaçağ meydanı—henüz yeni uyanıyordu. At arabalarının uzaktan gelen tıkırtısı, cafelerden gelen sıcak çikolta kokusu sokakların üzerindeki hafif sis ve St. Mary’s Basilica’sının sivri kuleleri… Tanıdık ama yabancı, sakin ama merak uyandırıcı.
St. Mary’s Basilica ve Hejnał Melodisi
Saat başı çalınan trompet melodisi Hejnał Mariacki’nin hikâyesini buraya gelene kadar ben de bilmiyordum.. Moğol kuşatması sırasında bir okla yarım kesilen ezgi, bugün hâlâ o yarım hâliyle çalınıyor. Krakow’un da böyle bir şehir olduğunu o an anladım: hatıralarını unutmayan ama yaşamaya devam eden bir şehir.

Sukiennice: Tuz, Kehribar ve Ticaret Kokusunun Tarihi
Meydanın ortasındaki Sukiennice, sadece hediyelikçilerle dolu bir çarşı değil; Ortaçağın ticaret damarının tam merkezi. Tezgâhlarda sıralanan kehribar kolyeler, gümüş işlemeler ve tuzdan yapılmış minik heykeller… Her ürün, bu şehrin ticaret hafızasını taşıyor.
Wawel Tepesi: Bir Ulusun Kalbi
Krakow’un en tepesine çıktığınızda sadece bir kale değil, Polonya’nın ruhu çıkıyor karşınıza. Wawel Kalesi ve Katedrali, Polonyalı kralların taç giydiği, kraliçelerin yürüdüğü, ulusun en saygın isimlerinin yattığı kutsal bir alan gibi.
Ejderha Efsanesi | Krakow – Auschwitz Gezi Rehberi
Wawel’in eteklerinde anlatılan efsane ise daha eğlenceli: Vistül kıyısında yaşadığı söylenen Smok Wawelski, yani Wawel Ejderhası. Çocukların heyecanla fotoğraf çektirdiği ejderha heykeli her birkaç dakikada bir alev üflüyor. Ortaçağ gizemleri ile günümüz mizahı tek bir noktada birleşmiş gibi.

Kazimierz: Melodiden Yaratıcı Bir Ritme
Avrupanın bir çok şehrinde olduğu gibi burada da var olan Yahudi mahallesinin ismidir Kazimierz, şehrin en çok “duygu bırakan” bölgesiydi o zamanlar benim için. Sokak aralarında yürürken hem ağır bir tarihin izleri var, hem de genç kafelerden yükselen kahkaha sesleri. Sanki geçmişin gölgesi ile bugünün coşkusu yan yana yürüyor.
Eski sinagogların taş duvarlarını elinizle yokladığınızda, yüzlerce yılın sessizliğine dokunuyorsunuz. Ama birkaç adım ötedeki barlarda öğrenciler coşkuyla sohbet ediyor. Kazimierz tam da bu yüzden insanın içine işliyor—bir yerde hüzün var, ama aynı anda yaşamın kendisi de.
Podgórze ve Schindler’in Fabrikası: Tarihle Yüzleşmenin Sessizliği
Vistül’ün karşı kıyısındaki Podgórze semti, Krakow Gettosu’nun acı tarihini taşıyor. Schindler’in Fabrikası bugün bir müze, ama sadece nesneleri değil, atmosferiyle de insanı içine çeken bir deneyim sunuyor. Dönemin yaşam şeklini anlatan odalardan oluşuyor. Bir oda berber dükkanı iken diğer oda da bir cafede buluyorsunuz kendinizi .

Bu geçişlerde birdenbire kapkaranlık i.iöfr kalırken diğerinde eski bir sokak maketi… Tarih bir zamanlar sokakta insanların evinin kapısında arşınladığı yollardaydı. Çok güzel kurgulanmış size o dönemi yaşatan bir müze.
Wieliczka Tuz Madeni: Yerin 135 Metre Altında Kurulmuş Bir Dünya
Krakow merkezden yaklaşık 20–30 dakikalık bir otobüs yolculuğu ile vardım Wieliczka Tuz Madenine .
İlk basamaklardan inmeye başladığınız anda tuzun nemli ama temiz kokusunu çekiyorsunuz içinize Her adım sizi biraz daha derine, biraz daha karanlık ama inanılmaz bir dünyaya götürüyor.
Yeraltı Katedrali: St. Kinga Şapeli
Madenin her bir noktası çok etkileyici olsa da kesinlikle en çarpıcı yeriydi : tamamen tuzdan oyulmuş devasa bir yeraltı katedrali. Duvarlar, avizeler, heykeller, hatta zemindeki ince motifler bile tuz. O an insan tuzun ne kadar dayanıklı, ne kadar estetik bir malzeme olabileceğine şaşırıyor.

Her şey tuzdan olduğu halde, mekânın ruhu inanılmaz derecede görkemli. Sanki insanlığın sabrının ve inancının kayaya işlenmiş hâli.
Zamanında adanmış bir ruh burayı oymaya başlıyor ve ömrü yetmediği için iki oğul babalarının ömrünü feda ettiği bu mabedi ince ince işlemeye devam ederek tamalıyorlar.İnanılmaz ne muhteşem bir azim hikayesi.İçerde tabikii küçül küçük şapellerde var
Yeraltı Gölleri ve Koridorlar
Madenin daha derin kısımlarında küçük yeraltı gölleri var; su o kadar sakin ki, yüzey bir ayna gibi. Rehberin el feneriyle suya tuttuğu her ışıkta tuz kristalleri parlıyor. “Yeraltında parlayan yıldızlar” diye düşünmüşüm o an.
Madencilerin Hikâyesi
Bu maden, sadece güzelliğiyle değil, burada yaşamış ve çalışmış insanların hikâyeleriyle büyütüyor sizi. Yüzyıllar boyunca tuz, bölgenin en değerli hazinesi olmuş; madencilerse adeta kutsal bir görevi yerine getirir gibi çalışmış. Gördükleriniz sadece oyulmuş odalar değil; bir mesleğin, bir kültürün ve bir toplumun hafızası.
Wieliczka’dan çıkınca birkaç dakika boyunca gündüz ışığı bile fazla geliyor insana.

Bu arada astım hastaları için konaklamalı bır otelde mevcut yerin onlarca metre altında.Ve başka bir bilgi : burada zamanında film bile çekilmiş.Öyle kocaman bir alandan bahsediyorum.
Burası sadece bir maden değil; yerin altında kurulan bir yaşam adeta.Kapadokya daki yer altı şehirlerini hatırlatıyor
Auschwitz-Birkenau – 1940’tan 1945’e İnsanlığın En Karanlık Aynası
Almanya da bir çok toplama esir kampı görmüş biri olarak burayada gelmişken göreyim kafasında gittiiğim bir yerdi. Böylesine çarpıcı birşey ile karşılaşacağımı doğrusu hiç beklemiyordum. Burayı diğerlerinden farklı kılan şey ise nerdeyse Almanlar çekilirken her şeyi dinamitlerle yok etmeye zaman bulamadıkları için hala binaların çoğunun ayakta kalmış olması.

‘Schintlerin Listesi’ filmini izleyerek gidilirse eğer olaylar daha net kafada canlanıyor. İnsanın duygularını duvardan duvara çarpan bir etkisi var. Zalimliğin cisimleşmiş hali her yer. İnsan ne acayip varlık. İçinde hem acımasızlık var hem de sonsuz merhamet. Hangisini beslersen osun…
Auschwitz, aslında eski bir kışla olanve sıradan bir yer gibi duran bu yer 1940 yılında Naziler tarafından Polonya’nın işgalinden sonra kuruldu.Başlangıçta Polonyalı siyasi tutuklular ve direnişçiler için planlanmıştı. Fakat sonra tüm Avrupa’dan getirilen Yahudi, Roman, Sovyet savaş esirleri ve muhalifler için bir ölüm endüstrisine dönüştü.Çok bilinmesede bu kamplarda ölen Türkler de var. Hatta Münich’teki toplama kampında Konsololuk tarafnıdan burada hayatını kaybedenler için bir yazı ve tabela bile konmuştur. Auschwitz I ana kamp “yönetimsel merkez” gibiymiş. Soykırımın planları ve kayıtları buradan yürütülüyordu.
İlk gaz odası burada kurulmuş ve Dr. Mengele ile diğer doktorlar tıbbi deneylerı burada yapmış İşkence hücreleri, infaz alanları, tek kişilik hücreleri gezerken bilmiyorum kış ayının etkisi miydi ürpererek gezdim her noktayı.

Müze bölümlerinde bir odada yerden tavana kadar dizilmiş bavullar başka bir odada özlükler diğerinde mahkumların traş edilmiş saçları ve bundan dokunmuş halılar- ki bu hala geriye dönüp baktığımda beni en dumura uğratan görüntülerden biriydi – sonuncusunda ise çocuk ayakkabıları gibi kişisel eşyaları görebiilirsiniz.
Bu bölüm insanın zihninde asla silinmeyen bir iz bırakıyor.
Birkenau – Sistematik Ölümün Fabrikası
1941’de açılan Birkenau yani Auschwitz II soykırımın merkezi diye adlandırılıyomuş. Nazilerin “Nihai Çözüm” politikasını uygulamak için kurduğu devasa imha kampı oldukça geniş bir araziye yayılmış durumda. Burada gaz odalrı krematoryumlar ve istiflenmiş konservenin içindeki balık gibi yanyana oturarak uyumaya çalışılaninsanlar yani esirler için yapılmış barakalar var.

Tren rayları kampın ortasına kadar uzanıyor. Son durak olan Birkenau’ da inen mahkûmlar tam bu noktada “seçim” denen korkunç sürece maruz kalmış.Rehber size olayları anlatırken hepimizin bildiği görüntüler canlandı hafızamızda.Yakın tarihte herşey film ve resimlere belgeli olduğu için savaşın korkunçluğunu daha bir iliklerinizde hissettiriyor. Bunca acının gerçekten neden yaşandığını anlayamadığım sorgu hallerim… Tüm bunlara deyip değmediğini başka bir mevzu zaten.

Barakaların çıplaklığı, sonsuz görünen tel örgüler, rüzgârın taşıdığı o ürpertici sessizlik…Burayı ne kadar hissetiğiniz sanırım hangi mevsim ve ayda gittiğinizle de orantılı.Kışın zaten normaldede üşüyerek gezdiğiniz bir zamanken üstüne ‘Arbeit Macht Frei ‘ kapısından içeri girmek buzhanede tişörtle gezmek gibi oluyor
Zaman farklı sahne farklı yer farklı da olsa atalarının yaşadığı bunca acıdan ders almayıp başkalarına daha beterini yaşatmak insan olmanın neresinde evrensel ve gerçekten doğru bir mantıkla nasıl açıklanır açıklanabilir mi bilemedim…
Sıcak ya da soğuk savaşlar insana duygularını unutturp düşünmeden sadece yapması gerektiğini düşündüğüne odaklayan merhameti içinde yok eden bir olgu.
Dönüş yolunda kafanız allak bullak bir halde konuşmaya gücünüzün kalmadığını farkediyorsunuz…
Auschwithz’e Ulaşım
Auschwitz, Krakow’un yaklaşık 70 km batısındaki Oświęcim kasabasında.
1) En Kolay Yol: Tur Şirketleri | Krakow – Auschwitz Gezi Rehberi
Krakow’un merkezinden her gün çok sayıda tur kalkıyor.
Genelde:
- Ulaşım + giriş + rehberlik
- Ortalama 6–7 saatlik program
- Stres yok, otobüs kapıdan alıp kapıya bırakıyor.
2) Bireysel Gidiş
Otobüs (En pratik seçenek)
- Krakow MDA otobüs terminalinden kalkıyor.
- Yolculuk: 1 saat – 1 saat 20 dakika
- Doğrudan Auschwitz I girişinde indiriyor.
Tren (Alternatif)
- Krakow Główny’den Oświęcim istasyonuna trenle gidiliyor.
- Yolculuk: 1,5–2 saat arası.
- İstasyondan kamp girişine yürüyerek 20–25 dakika (veya kısa bir otobüs/taksi).
Birkenau’ya Geçiş
Auschwitz I ile Birkenau arası 3 km.
Gün boyunca ücretsiz servis otobüsü var.
Apteka pod Orłem (Kartalın Altındaki Eczane) | Krakow – Auschwitz Gezi Rehberi
Bu eczane, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi kontrolündeki gettonun içindeki tek Polonya’ya ait işletmeydi.
Sahibi Tadeusz Pankiewicz, gettodaki Yahudi halkını gizlice ilaç, yiyecek, bilgi ve umutla destekleyen bir kahramandı. Eczane bugün müze olarak korunuyor ve içeride dönemin reçeteleri, ilaç şişeleri, Pankiewicz’in notları hâlâ görülebiliyor.
Krakow’un Mutfağı: Ekmek İçinde Çorba ve Şehrin Simidi
Krakow’un tuzlu tarihiyle uyumlu bir şey var: mutfağı.
İlk denediğim şey, Krakow’a özgü simit obwarzanek. Sokakta alınca hafif sıcak oluyor; haşlanıp sonra fırınlanan özel bir hamur. Bir simit düşün, ama daha elastik, daha hafif, daha sade.Bana pek hitap etmemişti Sonra zurek geliyor: ekşi mayalı bir çorba, çoğu zaman ekmek içinde servis ediliyor. İçindeki baharat ve duman kokusu, Krakow’un soğuk akşamlarına çok yakışıyor.

Çorba zengini bir ilkeden geldiğim için bunu da tavsiye eder miyim bilmiyorum. Neticede damak zevki göreceleri ve yıllar içinde bireylerde kendi yemek zevki değişebiliyor.Belki bugün tekrar denesem beğeneceğim. Bilinmez
Pierogi’leri ise bizdeki mantı türevi içi dolgulu haşlanmış hamur.Yarım ay şeklindeki bu gıdanın en popüleri ise peynirli olanı. Polonya’nın ruhu diyebilirm.Sokak lezzeti olarak en çok bunu satıldığını görmüştüm.
Krakow’un Ünlü Sıcak Çikolatası
Krakow’un kış aylarında en çok aranan lezzetlerinden biri neredeyse eritilmiş tablet çikolatanın koyu kıvamlı sıcak çikolatası.Buradaki sıcak çikolata, klasik “içimlik” kıvamda değil; kaşıkla yenebilecek kadar yoğun bir tatlı. Özellikle Noworolski, Wedel Çikolata Kafe ve Eski Şehir’deki küçük artisan kafeler bu konuda efsaneleşmiş durumda.Soğuk Krakow akşamlarında insann hem içini ısıtıyor hem de şehrin nostaljik havasıyla mükemmel uyum sağlıyor.Tesadüfen son kez şehir meydanında havalimanına gidecek servisi beklerken bunun ilk yapıldığı cafeyi keşfetmiştimç.İnanılmaz bir lezzet.Denemeye kesinlikle değer.
Krakow İnsan Hafızasına İşleyen Bir Şehir
Krakow, ilk bakışta sessiz bir şehir gibi görünebilir. Ama yürüdükçe anlıyorsun: bu sessizlik hafızanın sessizliği. Şehir, yaşadıklarını üzerinden atmaya çalışmıyor. Tam tersine, onları taşlarında taşıyor.
Kazimierz’deki yıpranmış duvarlardan Wieliczka’nın yeraltı katedrallerine, Wawel’in efsanelerinden Rynek’in canlı meydanına kadar… Krakow hem geçmişin ağırlığını, hem bugünün enerjisini aynı anda hissettiriyor.

Diğer popular şehirler gibi ne bağırıyor, ne de kendini saklıyor. Yavaşça içine çeken bir enerjisi var, hikâyesini bir anda değil, adım adım anlatıyor.
Polonya’ya yolun düşerse ki mutlaka düşür—ya da düşmese bile—bu şehrin hikâyesini aklında bir yere yaz. Belki sen de bir gün o yeraltı katedraline inip tuzun içinde saklanmış bir dua gibi hissedersin kendini.
Krakow’a Ulaşım (Kısa Özet) – Krakow – Auschwitz Gezi Rehberi
✈️ Havaalanı → Krakow Şehir Merkezi
Krakow John Paul II Havalimanı şehir merkezine oldukça yakın.
- Tren: En hızlı ve en sorunsuz yöntem.
Havaalanı istasyonundan her 30 dk’da bir tren kalkıyor.
Merkeze varış: 17–25 dakika. - Otobüs: 208, 252 ve gece hattı 902.
Ekonomik ama tren kadar hızlı değil. - Uber / Bolt / Taksi: Kapıdan kapıya ama yoğun saatlerde daha pahalı.
Ortalama 20–30 dakika sürüyor.
♂️ Şehir İçi Ulaşım – Krakow – Auschwitz Gezi Rehberi
Krakow küçük ve yürümeye uygun bir şehir.
Bunun dışında:
- Tramvay ağı geniş
- Otobüs hatları güvenilir
- Eski Şehir, Wawel ve Kazimierz bölgesi çoğunlukla yürüyerek geziliyor.
Instagram hesabımda da daha nice muhteşem rotalar hakkında paylaşımlar yapıyorum. Takip edebilirsiniz.

