Antik Şehirlerin Bölgesi: Muğla Antik Kentleri
Muğla’nın her bir bölgesi buram buram “Muğla Antik Kentleri” antik kokan, geçmişi her an hissettiren yerlerden oluşuyor. Aslında hepimizin yaz aylarında bu kadar çok gezmemizin, sürekli yolumuzun üstündeki kent ziyaretlerinde bulunmamızın nedeni de bünyesinde çok fazla kenti yaşattığı için olsa gerek. Her bir kent girişinde, efsanesinde, okuduğumuzdan çok gördüklerimizin anlam kazandığı bir noktada buluyoruz kendimizi, oldukça mükemmelliğin içinde keşfettikçe kayboluyoruz. Bu yazımda Muğla Antik Kentleri ,saklı hazineler üzerinde aktarım yapacağım.
STRATONIKEIA ANTİK KENTİ – Muğla Antik Kentleri
Belki de benim en çok sevdiğim bir antık kent kendisi. İlgimi 1.sınıfta çekmişti, kentin ilk kazı başkanlığını üstelenen Yusuf Boysal‘ın başarıları beni çok etkilemişti. Özellikle efsanesi kente olan bağlılığımı arttırdı. Antik kent Stratonikeia da yapılan kazı ve araştırmalar, Geç Bronz Çağı’ndan günümüze kadar yerleşimin olduğunu da gösteriyor ki kent gezisi esnasında birçok kalıntılara da rastlıyoruz. Yerleşmenin adı sırasıyla; Hititler Dönemi’nde Atriya, Arkaik ve Klasik Dönemde Khrysaoris ve Idrias, Hellenistik Dönemde Stratonikeia ve son dönemde ise Eskihisar olmuştur.
Antik kent içinde, Arkaik ve Klasik Döneme ait iki farklı sur duvarı, Hellenistik Dönemden Gymnasion ve Tiyatro, Roma İmparatorluk Dönemi’ne tarihlenen (bouleuterion), Hamam kompleksleri, Agoralar, Tapınaklar, Şehir Kapıları, Sütunlu Cadde, Çeşmeler ve Su Yapısı, Mezar Anıtları gibi yapılar içeriyor, birçoğunda restorasyonlar yapılmakta. Bu yapılardan Bouleuterion’un duvarlarında Gerekçe Menippos’un takvim yazıtı haricinde, Latince Roma Dönemi’nde kentte satılan tüm mal ve hizmetlerin adları ile fiyatları yer alıyor, kentte dikkat çekenler arasında bulunuyor.
Bir diğer yandan Bizans Dönemi’nden Kiliseler ve evler de bulunuyor. Bunların dışında Köy Meydanı’nda Beylikler Dönemi hamamı, Osmanlı Dönemi Camii ile kent içinde, Osmanlı Çeşmesi, Ağa Evleri, Sokak Kenarında Dükkanlar, Adnan Menderes Dönemi Meydan Çeşmesi ve evler de yer alıyor. Kent neredeyse her döneme tanık olmuş bir kitap gibi, bu yanını çok seviyorum, mümkün olduğunca buluntular doğrultusunda birçok bilgiye de ulaşılıyor aynı zamanda.
Stratonikeia Antik Dönem ile Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi yapı ve kent dokusunun birlikte görülebileceği nadir yerlerden birisi olmakta Farklı dönemlere ait pek çok yapının iç içe olması, gelen ziyaretçiler içinde ayrı bir öneme sahip oluyor. Antik kentteki tarihi yapıların tamamı, Osmanlı Dönemi taş döşeli yollarda yürüyerek geziliyor bunun hissiyati çok başka oluyor işte.
KEDRAI ANTİK KENTİ – Muğla Antik Kentleri
Sedir Adası, coğrafi ve idari olarak Ula’da bulunuyor. Sedir Adası, Kedrai Antik Kenti ve ünlü Kleopatra Plajı ile tanınıyor. Kedrai bir Karia kenti. Sonradan Rodos devletine bağlanıyor.
Aslında Kedrai sedirler anlamına gelir. Özellikle gemi omurgası yatırmada kullanılan dayanıklı ağaç sedirin adada varlığı bilinmemesine karşın, eski Yunanca’da bu anlama geliyor. Rodos Karşıyakası’nın en önemli yerleşimlerinden biri olan Kedrai, surlarla kuşatılmış. Kule ve duvarları kıyıda izelenebilen kentin orta kesiminde Dor düzeninde Apollon tapınağı bulunur. Tapınaktan bugüne ancak temelleri ulaşabilindi.
Agora, çeşitli yapı kalıntıları ve kent nekropolisinin yanı sıra, adanın doğu kesiminde ise yüzü kuzeye bakan ve oldukça iyi durumda tiyatrosu var. Knidos gibi büyük kentleşmeleri saymazsak, Rodos Karşıyakası olarak adlandırılan Marmaris-Bozburun yöresinde, İlkçağ yerleşimlerinin ancak üçünde tiyatrogörülür.
Adanın altın sarısı kumlarından öykülenen, Kleopatra ile ilintili anlatım vardır. En yaygın anlatılanı da kumların Mısır Kraliçesi Kleopatra ile sevgilisi Roma’lı Komutan Antonius’un adada buluşmaları için Mısır’dan gemilerle getirildiği şeklindedir.
Adanın kuzey kıyısındaki kumlar, özel biçimde oluşan kalker damlacıklarıdır ve Ege ve Akdeniz’de Sedir dışında sadece Girit Adası’nda görülür. Ada ve çok özel jeolojik oluşumlar sonucu ortaya çıkan ve giderek azalan kumlar 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları koruma Kanunu gereği koruma altına alınmıştır.
Kleopatra Plajı’nın altın sarısı kumu ve mavinin farklı tonlarını bir arada yansıtan denizi ile Sedir Adası ziyaretçilerin ilgisini çekmeyi sürdürüyor. Tekneler Çamlı iskelesine öğleden sonra saat 16.00 – 17.00 arası dönüyorlar.
LETOON ANTİK KENTİ – Muğla Antik Kentleri
Seydikemer’in Kumluova Mahallesi’nde bulunan Letoon antik kentinin MÖ yedinci yüzyılda kurulduğu tahmin ediliyor. Letoon Antik Çağ’da Likya’nın dini merkezi konumunda bulunyor. Bu kutsal alandaki Leto, Apollon ve Artemis tapınakları tarihi açıdan oldukça önemli.
Artemis ve Apollo’nun annesi Leto’ya adanmış olan en büyük tapınak, batıda bulunan ve Peripteros tarzında yapılmış Leto Tapınağıdır. Bu tapınak civarında MÖ 4. yüzyıla ait olduğu düşünülen ve üç dille (Grekçe, Aramice ve Likçe) yazılmış bir kitabe bulunuyor ve halen Fethiye Müzesinde sergileniyor Doğuda yer alan Dor tarzında yapılmış olan Apollo Tapınağı, Leto Tapınağından daha az korunmuş durumda Letoon antik kenti içerisinde arka tarafını bir tepenin yamacına dayamış büyük bir antik tiyatro yer alıyor
09.12.1988 tarih ve 484 sıra numarasıyla UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan antik kent, Likya yürüyüş yolu rotasındadır. Kaş, Fethiye, Kalkan, Patara gibi çevre turizm merkezlerinden her gün yüzlerce turist bu alanı keşfetmek için gelmektedir.
KNIDOS ANTİK KENTİ – Muğla Antik Kentleri
Datça’ya 33 km uzaklıkta bulunan Knidos, yarımadanın en uç noktasında, Akdeniz ve Ege‘nin birleştiği Tekir Burnu‘nda konumlanmış, antik dünyanın en önemli metropollerinden biri olmakta. Kent doğusunda ve batısında yer alan iki limanıyla mavi yolculuklara kucak açıyor. Knidos, ticari nedenlerle, MÖ 4. yüzyılda yarımadanın uç noktasına, bugünkü görkemli kalıntıların izlendiği yere taşınmış.
Kuruluşu MÖ 13. yüzyıllara uzanan kent MÖ 4. yüzyıldan itibaren sanat, kültür, sağlık ve dini merkez olarak ünleniyor. Ve dönemin en bilinen bir yeri haline geliyor. Ayrıca geliştirdiği ekolüyle bir tıp merkezi olan Knidos birçok bilim insanına da ev sahipliği de yapmış Bu kişilerden Mimar Sostratos, İskenderiye Deniz Feneri’nin mimarı oluşuyla ünlenirken, Knidoslular tarafından satın alınan Çıplak Aphrodite heykeliyle de Praxiteles en ünlü heykeltıraşlar arasına girmiştir. Yine Knidoslu öğreti diye bilinen tedavi yöntemini Euryphon ve öğrencileri geliştirmiştir.
Antik dönemde olduğu gibi günümüzde de mavi yolculuğun uğrak noktalarından olan Knidos, masmavi denizi ve hemen karşısında yamaca yayılan antik kalıntılarıyla ziyaretçilere görsel bir şölen sunar. Günümüzde ziyaretçilerine uzun bir gezi parkuru sunan kentte, Yuvarlak Tapınak, Dionysos Stoası ve Tapınağı, Apollon tapınağı, Bolukrates Çeşmesi ile keşfedilmeyi bekliyor.
KAUNOS ANTİK KENTİ
Antik Çağ’da ticari açıdan önemli bir liman kenti olan Kaunos, zamanla denizin alüvyonlarla dolmasıyla liman özelliğini kaybetmeye başlıyor. Heredot’a göre Kaunoslular Karia’nın yerli halkındandı ama kendilerini Giritli sayıyorlar. Coğrafyacı Strabon da Kaunos’un tersanesinin ve ağzı kapanabilen bir limanının bulunduğunu yazıyor. Kenti ikiz kızkardeşi ile uygunsuz ilişki kurduğu için sürülen Miletos’un oğlu Kaunos kurmuş. Dalyan’dan da görülebilen kaya mezarları ise MÖ 4. yy’da yapılmış, daha sonraları Roma Dönemi’nde de kullanılmış. Lykia tipi mezarların içinde ölülerin üzerine yatırıldığı üç taş yatak bulunuyor. Cephede iki İon sütunu, sütunların üzerinde friz ve alınlık görülmekte ve. Alınlıkların birinde arslan kabartmaları vardır.
Kentin limanı akropolün aşağısındaki Sülüklü Göl’dü. O zaman deniz Kaunos’un akropolüne kadar gelmekteydi.
Perslerin Anadolu’yu bütünüyle ele geçirmesi üzerine kent Mausolos’un yönetimine girdi. MÖ 334’de İskender’in Persleri yenmesi üzerine Prenses Ada’nın, sonra Antigonos’un, daha sonra Ptolemaios’un yönetimine girdi. Rodos Krallığı, Bergama Kralığı ve Roma İmparatorluğu egemenlikleri altında kaldı. Limanın dolmasıyla önemini yitirmeye başladı.
Akropol 152 metre yükseklikteki tepeye kurulmuş. Uzun sur limanın kuzey yönünden başlayıp Dalyan Köyü’nün ilerlerindeki sarp kayalığa kadar uzanıyor. Surun kuzey kısmı Mausolos döneminde yapılmıştı. Kuzeybatı yönündekiler Helenistik Dönem’den. Limana doğru olanlar ise Arkaik Devir’den kalmadır.
Tiyatro akropolün eteğinde.. Tiyatronun batı yönündeki yapı kalıntılarından biri bazilika tipi kiliseye aittir. Diğerleri Roma Hamamı ve Tapınağı’na aittir.
Antik Kent Ziyaretlerinde Önemli Konular;
*Öncelikle müze kartınızın olması gerekiyor, onun dışında eğer müze kartınız yoksa, Antik Kent girişlerinde temin edebilirsiniz. Müze Kart
*Kent içindeki müzelerde kesinlikle flaş ile birlikte bir fotoğraf çekmemelisiniz. Bunun nedeni eserlerin çok hassas yapıları olduğu için herhangi yoğun gelen bir ışık vb. eserde geri alınamayacak hasarlar oluşturuyor.
*Hepimiz Müze gezisi ya da açık alanda arazide antik kent incelemesi yaparken, küçük yapı taşlarına rastlıyoruz. Bu bazen tesadüf olabiliyor bazen de rastgeliyor. Böyle buluntular ile karşılaştığımızda hemen görevli bir kişiyle iletişime geçmemiz gerekiyor. Sit alanı içindeki her olgu incelemeyle birlikte eser anlamı kazanmakta bu konuda hassas olmalıyız.
Yaz mevsimiyle birlikte antik kentleri seyahatlerimize ekleyerek keyifli anlar yaşayabiliriz. Muğla’nın güzelliklerini bir de geçmişin gözünden görmeliyiz bence.
Muğla ile ilgili diğer yazılarımız için;
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere; Mutlu Seyahatler