Niğde’de 1 Gün |Bir Niğde’ li olarak eğer ilk defa Niğde’ye gelseydim diye düşündüm bir gün. Ve böyle bir yazı yaz çıktı ortaya…
Bazı şehirler vardır… Haritalarda küçük görünür ama kalbinizde kocaman bir yer açar. Niğde, işte tam da böyle bir şehir. Bu yolculukta tarihi taşlarda, rüzgârla konuşan dağlarda ve asırlık kemerlerin gölgesinde yürüdüm. Her adımda bir çağla göz göze geldim. Her nefeste geçmişin kokusunu içime çektim.

Niğde’ye gitmeden önce aklımda bir taşra şehri vardı. Dingin, sessiz, sıradan… Ama gerçek bambaşkaydı. Burası geçmişle bugünün el ele yürüdüğü, taşların konuştuğu, doğanın ise susarak çok şey anlattığı bir yer.
Tyana Antik Kenti: Sessizliğin İçindeki Uygarlık
Gezimin ilk durağı Bor ilçesine bağlı Kemerhisar beldesindeki Tyana Antik Kenti oldu. Daha yolun kenarında yükselen o devasa Roma su kemerlerini görünce insanın içi kıpırdıyor. Düşünsenize, iki bin yıl önce buradan su geçiyordu, kent bu suyla can buluyordu. Şimdi ise sadece kuş sesleri ve hafif bir rüzgâr dolaşıyor kemerlerin arasında.

Burada yürümek, geçmişin ayak izlerini takip etmek gibi. Toprağa her bastığımda, Roma askerlerinin postallarını, belki de bir tüccarın acele adımlarını hayal ettim. Antik kalıntılar arasında dolaşırken zamanın donduğunu hissettim. Tyana, sadece bir antik kent değil, aynı zamanda ruhu olan bir yer.
Niğde Kalesi: Geceden Geriye Kalan Gölge
Merkeze döndüğümde, şehrin en yüksek noktasında dimdik duran Niğde Kalesi karşıladı beni. Kale, gece olunca başka bir şeye dönüşüyor. Ay ışığında taşlar gümüş gibi parlıyor. Sanki bir zamanlar buradan bir prens geçmiş, sevdiğine yukarıdan el sallamış gibi… Belki bir hikâye, belki bir düş. Ama hissi çok gerçek.
Alaeddin Camii: Taşa İşlenmiş Bir Dua
Sonra yolu Alaeddin Camii’ne çevirdim. Selçuklu’dan kalma bu cami, dıştan bakınca sade gibi duruyor. Ama kapısına yaklaştıkça bir şey değişiyor. Gözlerin o taç kapıdaki detaylara takılıyor… ve bir daha da ayrılamıyor.

Kapının üstünde bir hayat ağacı var. Dal dal, taşın içinden fışkırıyor gibi… Yanında iki aslan, güçlü ama vakur. Ve dikkatli bakınca küçük bir insan figürü görüyorsun, aslanların ağzına doğru uzanmış. Taşın içindeki bu hikâye çok şey söylüyor: güç, korku, koruma, kader… Herkes kendi yorumunu getiriyor ama hissi aynı: hayranlık.
Burada biraz oturdum. Elimi o taşlara sürdüm. Kim bilir kaç el daha bu taşa dokunmuştu benden önce? Kim bilir kaç yüzyıldır o kapının gölgesinde dualar fısıldanmıştı?
Roma Hamamı: Buharın Arasında Kaybolan Zaman
Niğde sokaklarını keşfederken karşıma çıkan bir diğer sürpriz: Roma Hamamı. Belki çok görkemli değil artık, ama taşların arasından hâlâ buhar tütüyormuş gibi geliyor insana. Sanki hemen yan odada insanlar konuşuyor, gülüyor, dedikodu yapıyor gibi… Antik çağların sosyal hayatı, sessizce taşların içine sinmiş.
Aladağlar: Gökyüzüne Açılan Yürüyüş – Niğde’de 1 Gün 1000 Yıl
Eğer sadece tarihle değil, doğayla da baş başa kalmak istiyorsanız rotayı mutlaka Aladağlar Milli Parkı’na çevirin. Burası başka bir dünya. Toroslar’ın eteklerinden yükselen bu dağ silsilesi, sizi gökyüzüne taşıyor sanki. Demirkazık Zirvesi’ne bakarken insanın içi ürperiyor. Hem büyüleniyorsunuz hem de küçüldüğünüzü hissediyorsunuz.

Yol üzerinde uğradığım Çiniligöl ise tam bir kartpostal. Suyu öyle berrak ki gökyüzü içine düşmüş gibi. Orada bir taşın üstüne oturdum, sadece baktım. Hiçbir şey yapmadan… sadece durup o anı yaşamak, her şeyden değerliydi.
Niğde Mutfağı – Niğde’de 1 Gün 1000 Yıl
Niğde Tava, Arabaşı ve İçtenlik
Günü kapatırken tabii ki yemek faslı vardı. Bir yerel lokantada tattığım Niğde tava, kelimenin tam anlamıyla “anne eli” gibiydi. Tandırda ağır ağır pişmiş etin, biberin ve domatesin uyumu, koca bir günün yorgunluğunu silip süpürdü. Ve eğer kışın gelirseniz, arabaşı çorbası denen o gizemli geleneğe şahit olun.

İçindeki hamuru çorbanın içine daldırmak… hem keyifli, hem doyurucu, hem de epeyce yöresel.
Bir Son Değil, Bir Başlangıç
Niğde’de geçirdiğim bu birkaç gün, bana bir şey öğretti: Bazı şehirler, sadece gezmek için değildir. Bazı şehirler sizi değiştirir, derinleştirir, kalbinizde bir pencere açar. Niğde, tam olarak böyle bir yer.
Gün batımında bir kalenin gölgesinde otururken, Tyana’nın taşlarına dokunurken, Alaeddin Camii’nin kapısındaki hayat ağacına bakarken anlıyorsunuz: Bu şehir zamanla yarışmıyor. Aksine, zamanı yavaşlatıyor.
Daha fazla seyahat ve keşif için Instagram profilime de beklerim
Keyifli seyahatler
1 Yorum
“ Suyu öyle berrak ki gökyüzü içine düşmüş gibi“ Çiniligöl