Kalıtsal Miras Nedir? | Kalıtsal Mirasın Sınırları Var mı? | Biz 21. Yüzyılın gençleri, neler biliyoruz? Yaşamın bir noktasında başlayıp diğer noktasında hayatlarımız son buluyor. Tarihin hangi köşesine dokunsak, hangi hikayesini deşsek bir efsaneye bir gizeme çıkıyor yolumuz, bir de hep demiyorlar mı? “Her şey atalarımıza dayanıyor”. Sizce nasıl? Her şeyin sorumlusu gerçekten atalarımız mı? Kalıtsal aile travmaları diye bir alan neden var?
Adem, Lilith ve Havva
Eğer atalarımızdan, hatta ilk insandan (Adem, Lilith & Havva) yola çıksaydık…
Âdem’in ilk karısı Lilith, Âdem’in kendisinden üstün olmadığını aynı anda yaratıldığını, eşit saygıyı ve hürmeti görmeyi hak ettiğini savunuyor ve kurulan düzene ilk başkaldıran oluyor, dayatmaları reddediyor ve dışlanıyor. Bunun üzerine Havva yaratılıyor ve Âdem’in üstünlüğünü kabul etmesi, ona secde etmesi için Âdem’in kaburga kemiğinden yaratılıyor, Tabi ki bu bilgiler İslam kaynaklarına göre değil, Yahudi kaynaklarına göre böyledir.
Eğer ki bu bilgiler doğru olsaydı ve Lilith ilk yaratılan kadın olup ataerkil sisteme ilk başkaldıran olsaydı, Havva ise bu sisteme ayak uyduran hizmette kusur etmeyen olsaydı. Bu size günümüzde neyi anımsatıyor? Eşitlik arayan kadınlarımız aslında birer Lilith, boyun eğen kadınlarımız da birer Havva gibi değil mi?
Gerçekten Atalarımız Birçok Şeyden Sorumlu Mu? Tekrar Düşünelim
Yunan mitolojisinde baktığımızda ise tanrıları göreceksiniz, Dionysos diğer tanrıların aksine kadın erkek eşitliğini savunuyor ama bununla değil şarap tanrısı olarak anılıp deli damgası yiyor, Hristiyan inancında ise, kadın imgesi günah ile ilişkilendiriliyor ve tercih yapmaları bekleniyor,
“Bir günahkâr mı olacaklar? Yoksa bir Meryem mi?”
Tarihin tozlu sayfalarında, mağaraların duvarlarına kazılmış imgeler de bunu birçok kez görebiliriz.
Başka Bir Yöne Bakalım ve Habil ile Kabil’i Ele Alalım | Kalıtsal Miras Nedir?
İslam inanışında Kuran-ı Kerim’in Maide suresinde, İncil ve Tevrat’ta da bu hadiseden bahsediliyor. Hadisenin içeriğine gelelim mi? Sanki insanoğlunun içindeki kötülük, haset, kıskançlık tohumları Kabil ile işliyor genlerimize. Nasıl olduğuna bir bakalım. Olay şöyle oluyor; Kabil bir çiftçi, Habil ise bir çobanmış. Habil bir çoban olarak yeni doğan koyunlarını içtenlikle Allah’a sunuyor ve kabul oluyor.
Kabil ise bir çiftçi olarak aldığı hasadının bir miktarını Allah’a sunuyor ama içten içe kardeşine duyduğu kıskançlık ile yapıyor bunu iyi niyet ile değil ve ne oluyor dersiniz tabi ki Allah katında duası, kurbanı kabul olmuyor. Bu durum karşısında kardeşine karşı daha çok kötü his besleyen Kabil onu öldürmeyi planlıyor, kardeşi onu iyi niyete çağırsa bile bunu yapmıyor ve kardeşini öldürüyor. Bir kargadan gördüğü gibi kardeşini gömüyor. Ve tarihin ilk cinayeti işlenmiş, kaderimize ilk travma yerleşmiş oluyor.
Kalıtsal Aile Travmaları ilk İnsanlara Bakılarak Değerlendirilseydi!
Günümüze yaşanan olaylar belki aynı evin içerisindeki iki kardeş arasında geçmiyor ama aynı gökyüzü altında yaşayan insanlar arasında geçiyor. Duygularımız, karar mekanizmamız aslında yüzyıllar öncesinden şekilleniyor gibi. Bilime göre anne karnında iken bu travmaları devralıyoruz. Eğer ki bu döngü anne karnında başlayıp nesillerce devam ediyorsa bu döngünün kırılması sizce de çok zor değil mi?
Lilith’nin kabul görmeyişi ve çocuklarının öldürülmesi, Âdem’in Lilith tarafından reddedilişi, Havva ile birlikte iradelerine sahip çıkamayarak yasak meyveyi yiyerek cennetten kovulması, sizce bu ilk insanlar neler hissetmişler, neler yaşamışlar ki! Âdem ile Havva’dan doğan çocuklarının biri Habil iyi niyeti, diğeri Kabil kötü niyetli olmuş. Kabilin içerisinde büyüyen kıskançlık hissinin temeli için nereye bakacağız? Bu durum “Tarih tekerrürden ibaret” sözünü de doğruluyor sanki.
Tarihteki birçok efsane, yaşanmış trajediler, lanetlenmiş güzeller güzeli Medusa, yasak elmayı yiyerek cennetten kovulan Âdem ile Havva, Mısırın en güçlü kadını kraliçe Nefertiti, 7 uyurlar, prenses Helen ve daha nicelerinin yaşamlarını, efsanelerini okuyoruz. O halde baktığımız, düşündüğümüz, yaptığımız her şeyde onları anarak, onlara bir şeyler adayarak onları özgürleştirelim mi?
Kalıtsal Aile Travmaları için bir kitap arıyorsanız tıklayın!
Özgürleşmek, Özgürleştirmek ile Başlar!
Bu döngüyü kırmamız gerekiyorsa her şeyi olduğu gibi kabul etmemiz gerekiyor. Hayatımız da olmayanlar içinse neden bir mum yakmıyoruz? Neden içimizden inanarak dua etmiyoruz. Evet herkesin inanışı farklı ama tüm dinlerin ortak kaidesi iyilik değil mi? İnsanları iyiye, doğruya, güzele yöneltmek değil mi? O halde hadi bu döngüyü kıralım ve bir dakikalığına gözlerimizi kapatalım, hayatımızı ve atalarınızı düşünüp onları özgürleştirelim.
Daha fazlası için tıklayın!
Yorum yapılmamış
Bir gün herkesin özgürleşmesi dileğiyle.